Kayıtlar

Mayıs, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MIŞ GİBİ PAYLAŞIMLAR

Biliyor musunuz? Bugünlerde sosyal medyada takip ettiğim eğitimcilerin paylaşımları akademik bilgilerle dolu. Metropol de doğmuş, metropol de büyümüş, metropol de okumuş... Bu ülkenin gerçeği Anadolu'nun köyünü, kasabasını görmemiş. Eğitimle ilgili kitaplardan edinme çıkarımlarda bulunuluyor. Yazık, yazık çok yazık. İşin kötü tarafı da onlarca beğeni, güzel sözlerle bezenmiş yorumlar. Altına yazası geliyor insanın... Ne gördün, ne yaptın da bunlarla ilgili paylaşımlarda bulunuyorsun. Gerçekten konuşması gerekenlerin, asaletlerinden susmalarının sebebini anlıyorum. Deneyim insanı konuşturmuyor. Bilginin ağırlığı sakinleştiriyor, susturuyor. Boş beyinlerin sesinin çok çıkması gibi... Her eğitimcinin deneyim kazanması, deneyimlerini aktarması ve bu deneyimlerden faydalanan yeni nesil eğitimcilerin yetişmesi dileklerimle...

ANLAŞILAMAMAK

Resim
İşin kötü tarafı ne biliyor musunuz? Eğitimli insanlar tarafından anlaşılamamak... Düşünceleriniz veya davranışlarınız... Karşılaştığınız tüm insanlara ve olaylar hep aynısı olacakmış gibi davranış göstermek. Burada tüm ceza en sondakine kesilir. Bardak dolmuştur aslında ve siz taşırmışşınızdır. Vay halinize ki tüm fatura size kesilir. Suçlu sizsiniz... Ne güzel söylemiş Mevlana; "Sen ne söylersen söyle(ne kadar bilirsen bil) , söylediğin, karşınızdakinin anladığı kadardır." Sen uğraş dur ikna etmek için. Millet olarak dinlemiyoruz ayrıca çok konuşuyoruz. Özellikle ben iyi dinleyiciyim diyenler aynı zamanda çok konuşanlar. Konuşanın, dinlediği kadar anlıyoruz. Anlamak için dinlemiyor, anlaşılmak için konuşmuyoruz. Biliyoruz ki susarak çok şey anlatır insan , ama asla anlaşılmaz. İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur. Ne güzel söylemiş yazar; "Anlatacak çok şeyim olsa da, emin değilim anlaşılma istediğimden(Elif Şafak)"

İLETİŞİM

Nedir iletişim? Duygu ve düşüncelerin sözlü veya yazılı olarak karşı tarafa aktarılması mı? Karşınızdaki insana gösterdiğiniz saygı mı? Gösterdiğiniz tavır ve davranışlar mı? Oturuşunuz mu? Bakışlarınız mı? Motive eden veya iğreti eden ses tonunuz mu? Karşı tarafa hissettirdiğiniz enerjiniz mi? Yazdıklarınız mı? Veya yazamadıklarınız mı? Bunları çoğaltabiliriz elbette. Aslında ne bekliyorsak karşımızdakinden onu alıyoruz karşıdan. Belki de birey ve bireyin gösterdiği davranış veya davranışlar. Belki de sosyolojik veya psikolojik bir vakaa. Peki neden böyle? Duygular, düşüncelere... Düşüncelerimiz, davranışlara dönüşüyor. Davranışlarımız neden topluma uymuyor? Toplumdan farklı mı düşünüyoruz? İletişim kurmayı mı bilmiyoruz? Karşımızdakini anlamayı mı beceremiyoruz? Sorun iletişim becerilerinde mi? Duygu ve düşüncelerin davranışa dönüşmesinde mi? Yoksa alt etme, üstün gelme içgüdüsünde mi? Baskıya alıp sindirme politikasında mı? Anlayamadım, çözümleyemedim. Hisse

Japonya'da yaşanmış gerçek bir olay

Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvarı yıkar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunur. Duvarı yıkarken, orada dışardan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış bir kertenkele görür. Adam bunu gördüğünde kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanır da kertenkelenin ayağına çakılmış çiviyi görünce. Muhtemelen bu çivi 1-2 yıl önce, duvar yapılırken çakılmıştı. Peki nasıl olmuş da kertenkele bu pozisyonda hiç kıpırdamadan o kadar zaman boyunca yaşamayı başarmış ? Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan uzun süre yaşamak çok zor olmalı. Böylece adam çalışmayı bırakır ve kertenkeleyi izlemeye başlar. Sonra nereden çıktığını farkedemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle... Adamı sersemletir gördüğü manzara. Bu nasıl bir sevgi? Ayağı çivilenmiş kertenkele, bir kaç yıldır diğer kertenkele tarafından beslenmektedir... KALBİNİZDEKI SEVGİYİ ASLA ÖLDÜRMEYİN...
ARAŞTIRAN ÖĞRENCİ KONGREMİZE DAVETLİSİNİZ https://www.youtube.com/watch?v=pwmGVmoNNas