ÖĞRETMENİM, ÖĞRETMENLER GÜNÜN KUTLU OLSUN!
İlk öğretmenim gelir aklıma. “Son 5. sınıflarım” demişti hep. Genç yaşta bizimle birlikte emekli olmuştu. O yaşlarımda 45 yaşı çok ileri olarak görüyordum. İlkokul yıllarımda dayak yediğimi bile hatırlıyorum. Hatıramda kalan en belirgin olay ise 5. sınıfın sonlarında babama “bu çocuğu sanayiye ver” cümlesiydi. O zaman çok üzülmüştüm. Ama yıllar sonra anladım bu sözün manasını. Bende bıraktığı izi, etkisi, manası…
Ortaokul yıllarım pek parlak değildi.
İnanır mısınız, ortaokuldan hatırladığım çok şey yok. Hatta en iyi
diyebileceğim arkadaşlarımın bile adların hatırlamıyorum. Günlüklerime
baktığımda hatırladım o günleri. Demek ki süreç ortalama geçince hafızada da
kalmıyor. Orta düzey bir öğrencilik
sürecinden sonra lisede karşıma çıkan bir öğretmen beni kendime getirdi.
İçimdeki kor ateşi alevlendirdi, açığa çıkardı. Geleceğe umutla bakmama sebep
oldu. Heyecanlandırdı beni. İlk yılın sonunda birincilikle teknik liseye
geçmiştim. Ardından başarılar gelmeye başladı. Öncelikle, bendeki heyecanı
artıran, benim dilimden anlayan ve başaracağıma inanan tüm öğretmenlerimi saygı
ve hürmetle anmak istiyorum.
Aklıma ilk öğretmenliğe
başladığım günler geldi. İlk öğretmenler günü kutlaması. Kendi günümüzde zorunluluklarla
dolu bir tören. Yoğun kar yağışında köyden ilçeye zorlu bir yürüyüş. Protokole
yönelik sözler, alışılmış kaideler, öğrencilerden uzak gösterişler.
Bence bu günlerde insan sadece kendini
değerli hissetmesini sağlayan öğrenci gülümsemelerine ihtiyaç duyuyor.
Yıllarca pahalı hediyelere boğulan öğretmenler biliyorum. Takım elbiseler, altınlar, pahalı eşyalar… Öğrencinin önüne geçen ve birbiri ile yarışan veliler. Aslında bilmezler, öğrencinin öğretmeninin gözlerinin içine bakarak söylediği bir cümlenin hediyelere bedel olduğunu.
15 yıl önceden bir öğretmenler
günü ve çok iyi hatırlıyorum, öğrenciler kapıda sıralandılar. Ellerimi
öpüyorlar ve kutluyorlar. 2. sınıf bir öğrenci bana doğru kâğıt mendil uzattı.
“Öğretmenim, öğretmenler gününüz kutlu olsun!” dedi. Ne diyeceğim bilemedim.
Sorgulamadan aldım. O gün hep düşündüm “neden böyle bir şey verdi” diye. Sonra
aklıma geldi. Bir önceki hafta sürekli burnum akıyor ve siliyordum. Beni görmüş
olmalıydı. Öyle duygulandım ve öyle gülümsedim ki anlatamam.
3 yıl önce bugün gelen onlarca
mesaj içinde biri var ki beni duygulandıran, öğretmenlerimin karşısında
ağlamama neden olan. 18 yıl öncesinden bir öğrencimin mesajı. Unutulduk diye
düşünürken kendime getirten. Yılların yoğunluğunu alan. İyi ki öğretmensin
dedirten. Aynı gün derste iken sınıfa canlı müzik eşliğinde giren ve
duygulandıkça duygulandığım o günleri asla unutamam.
Çok iyi hatırlıyorum. 1998 yılı,
Asayiş Jandarma Komando bölüğünde tim komutanıyım. Bölük komutanımız, senin
askerde kalman için Alay Komutanı ile görüştüm dediğinde, verdiğim cevap dün
gibi hatırımda. “Komutanım, ben askerliğin en kralını yapıyorum. Ben vatanıma
bundan sonraki süreçte öğretmen olarak hizmet etmek istiyorum.”
Öğretmenlik bir meslek değildir.
Öğretmenlik geleceğe hizmettir. Gözleri umutla bakan yavruların geleceğe açılan
köprüleridir.
Öğretmen, öğrencilerini kendi
yavrularından ayırmayandır.
Gece gündüz çalışandır. Bu bir nöbet
görevi değildir. Gece çalışınca 24 saat izinlisin denmez. Geceden yarına
hazırlık gerektirir.
Öğretmenlik iletişim uzmanlığı,
alan bilgisi, çocuk psikolojisi, yönetim becerisi gerektirir.
Öyle bir uzmanlıktır ki, sevmeyi
gerektirir, ağlamayı, gülmeyi gerektirir.
Bu kadar meziyet varken sende,
senin için az bile yazılanlar söylenenler.
Başöğretmenimiz Gazi Mustafa
Kemal Atatürk başta olmak üzere bedenini, ruhunu, yüreğini ortaya koyan tüm
öğretmenlerimizi saygıyla anıyoruz.
Canım Öğretmenim!
Öğretmenler günün kutlu olsun!
Saygılarımla.
Yorumlar
Yorum Gönder