EĞİTİME NELER OLUYOR?
1995 yılında, bir köy okulunda ilk göreve başladığımda 1968 öğretim programı uygulanıyordu. Bir gün önce akşamdan, bir sonraki günün her bir dersinin günlük planını yapıyorduk. Planda; kazandırılmak istediğim davranış, o davranışı hangi konu ile anlatacağım, kullanacağım yöntem ve teknik, kullanacağım kitap ve dersin ayrıntısını yazıyor, sonunda da konunun anlaşılıp anlaşılmadığını tespit etmek için birkaç soru hazırlıyordum. Derslerde farklı bir ders materyali olmadığı için sadece kitap takip ediyordum. Her gün akşam, hazırladığım planı, plan defterine yazıyordum. Bu çok ciddi bir hazırlıktı ve dersin içeriğinde neler yapacağımızı önceden planlıyordum.
Açıkçası 1968 model öğretim programı, 1995 yılında hala
kullanılıyordu.
O zamanlar anlatan öğretmen vardı, dinleyen ve izleyen
öğrenci vardı. Sınıfta kara tahta aktif olarak kullanılıyor, tebeşir sınıfın en
önemli ders materyaliydi.
Bir süre sonra hazır slaytları duvara yansıtan
tepegözler okullara geldi. Video kasetler, televizyonlar sınıflarda öğretim
materyali olarak kullanılmaya başlandı. 2000 yılına gelmeden bazı proje
okullarına bilgisayar laboratuvarları kuruluyor, bilgisayarlar örtüleri
açılmadan kapalı kapılar arkasında saklanıyordu.
Gel zaman, git zaman programın getirdiği sınavlar
öğrencilere ağır gelmeye başladı. Her sene yapılan sınavlar okulları ve
öğrencileri yarış atına dönüştürdü. Bundan nemalanan bir kesim ortaya çıktı.
Dershanelerin sayısı arttı. Eş zamanlı olarak, sınıf içinde projeksiyon ve
bilgisayar kullanılmaya başlandı. Etkileşimli tahtalar(akıllı tahta demiyorum) sınıflara
yerleştirildi ve internet bağlantısı sayesinde tüm dünya sınıfa getirilmeye
başlandı.
Kazanım odaklı program uygulanırken, uluslararası
sınavlar eğitim literatürüne girmeye başladı. Kuramcılar tarafından beceri
kavramı makalelerde ifade edilmeye başlandı. Sadece kazanımlara odaklanmanın,
OECD’nin yaptığı PISA, TIMMS vb. sınavlarda başarıyı getirmeyince programlara
beceri kavramları yerleştirildi. 2017-2018 ders yılında uygulamaya geçirilen
programlarda ulusal yeterlilik çerçevesi içerisinde yer alan 8 temel yeterlilik
becerisi yerleştirildi. Buna rağmen kazanım odaklı ders anlatımı ve sınav
odaklı eğitim süreci devam etti. Değişimi kabul etmek ve kabullenmek ve
uygulamaya geçirmek bir anda maalesef olmuyor.
Öğretim okul olmadan, öğretmen olmadan yürütülemez
denilenleri yanıltan pandemi sürecinde, okullar olmadan da öğretimin
gerçekleştirilebileceği görüldü. Okullar artık öğrenme ortamları değil
sosyalleşme ortamları olacak diyen akademisyenler türedi. Sosyal ve duygusal
zekanın ve becerilerin öncelikli olarak geliştirilmesi gerektiği savunuldu.
Pandemi süresince eğitim içeriğine yapay zeka uygulamaları dahil olmaya
başlandı. Maalesef insanoğlunun kötü bir huyu var, en zor zamanlarda teknolojiyi
geliştiriyor ve bu gelişim ve değişimin eğitime yansımaları çok hızlı olmaya
başlandı.
Her zaman ki gibi bundan nemalanmaya çalışan bir grup
var. Yapay zekayı besleyen ve eğitimin içine sıkan(sıkan diyorum çünkü
değişimin hızına alışan eğitim camiası tarafından hemen kabul edildiği için) ve
para kazanma derdinde olan bir grup var. Bir grup var ki 1968 model eğitimi hala
savunuyor ve klasik öğretim modelini uyguluyor. Teknolojiyi yok sayıyor. Bir
taraftan da teknolojiyi eğitimin her yerine sokan bir grup var.
Peki, hangisi doğru?
Eğitimi bilen, bilmeyen herkes konuşuyor ve yorum
yapıyor. Çünkü, ülkemizde herkes eğitimden anlıyor. Bizde herkes öğretmen, herkes eğitimci.
İngiltere’de bir Profesör, İngiliz Hükümetine verdiği
rapora göre 2030 yılında, İngiltere’de ve dünyada öğretmen sayısının %60 oranında
azalacağı yönünde. Çünkü, artık okullar öğrenme ortamları değil, insanoğlu bilgiye
her yerde ulaşılabilinir. Öğreten öğretmen zamanı bitiyor, matematik öğrenmek
isteyenler özel derse ihtiyaç duymadan öğrenebiliyor ve dil öğrenme
platformları arttı. Dil kursları çok yakında kapanabilir. ChatGPT’nin son
versiyonunda iki farklı dili konuşan insana karşılıklı çeviri yapılabiliyor.
Cep telefonları çok yakın zamanda ortadan kalkacak ve düşünce yoluyla
yönlendirilen makinalar çok yakında hayatımıza girecek.
ChatGPT çıktıktan sonra ne öğrenmesini gerektiğini
bilen bir öğrenci artık bilgiye nasıl ulaşacağını ve ne yapması gerektiğini
biliyor.
Bu kadar hızlı bir değişiminin olduğu bir dönemde okullar, eğitim
liderleri, öğretmenler, ebeveynler ne yapmalı?
1968 model anlayışla 2050 yılının ihtiyaç duyduğu insan ve beyin
gücü yetiştirilebilinir mi?
Bundan sonraki yazılarımda bu konulara değineceğim.
Kalın sağlıcakla.
Yorumlar
Yorum Gönder